28 Mayıs 2010 Cuma

Setenay babasına kavuştu...

‘İşte o an’ dedirten fotoğraflarla, görüntülerle karşılaşırız bazen. Anı donduran, zihinlerde silinmez izler bırakan… İşte ‘o an’lardan birini canlı canlı yaşadık geçen çarşamba. Küçük bir kızın babasıyla ilk karşılaşmasına şahit olduk. 13 yaşındaki Myanmarlı Setenay, babası Salih Önol’a ilk kez sarıldı. Evin kapısındaki kalabalığı gördüğünde şaşkınlığını gizleyemedi. Apartman sakinleri, mahallenin çocukları yıllarca tanıyormuş gibi yakın davranıyordu ona. Yüksek ilgi duygu yoğunluğuyla buluşunca sesi de titredi Setenay’ın. Babasına sarıldığında tek bir cümle kurabildi: “Baba, seni çok seviyorum.”

Önol ailesiyle komşularının mutluluğu görülmeye değerdi. Bu anı ölümsüzleştirmek üzere gelen kameramanlar, foto muhabirleri ve spikerler de gözyaşlarını tutamadı. Sırf o ana şahit olmak üzere Fatih’ten Pendik’e gelenler vardı. O an, gerçekten görülmeye değerdi.

Kapıdaki buluşmanın ardından eve çıktığımızda, ailenin günlerdir bu buluşmaya hazırlandığını anlıyoruz. Masalar Türk yemekleriyle doluydu. İki çeşit dolmaya en çok Setenay sevinmiş olmalıydı. Bir gün önce, bize dolmaya bayıldığını söylemişti zira. Servisi de bizzat Setenay yaptı. 73 yaşındaki babaannesi Emel Hanım, onun elinden tabağını aldığında gözyaşlarını tutamadı: “Allah’ıma (cc) hep bugün için dua ettim. Yarın canımı alsa gam yemem.”

Üvey annesi Hatice Hanım da gün boyu fırsat buldukça öpüp kokladı Setenay’ı. Çünkü o da annesine tam 35 yıl sonra kavuşmuş. Sevinç gözyaşlarıyla “Setenay’ı en iyi ben anlarım.” diyor. Ardından bize sesleniyor: “Keşke beni de sizin gibi birileri anneme daha erken kavuştursaydı.”

İlerleyen saatlerde kesilen pastayla Setenay’dan ayrı kaldıkları 13 yılı tarihe gömmeyi istiyor aile. Babaanne Emel Hanım, “19 Mayıs artık yavrumun doğum günü oldu.” diyor ve ekliyor: “13 yıl önce onu annesinden ayırsaydık toprak bizi kabul etmezdi. O gün hak üzerine davrandığımız için Allah onu bugün bize getirdi.” Halası Ayşe Hanım, duaları kaldığı yerden sürdürüyor: “Allah bu ayrılığı kimseye vermesin. Çok zor.”

Buluşmada Salih Bey’in korktuğu başına gelmiyor. Setenay, hiç görmemesine rağmen ona çok sıcak ve candan davranıyor. Yanından ayrılmıyor. Ailenin Setenay’a ayırdığı, onun çocukluğundan kalan hatıralarla, verilmek üzere alınan hediyelerle dolu odayı el ele geziyor baba kız. Hatice Hanım, eşinin, kızına duyduğu özlemi bu odaya girerek dindirdiğini anlatıyor. Kızına verdiği ilk hediyeyi de yine bu odadan çıkarıyor denizci Salih Bey. Gençlik yıllarından kalan bir bahriyeli fotoğrafını Setenay’a veriyor: “Kızım, bu elimdeki en değerli hatıram; artık senin.”

Babaanne Emel Hanım’ın Setenay’a hediyesi bir cep telefonu. Myanmar’da cep teflonu altyapısı yetersiz olduğundan, bu hediye torununun sesini babaannesine ulaştıramayacak. Fakat sembolik bir anlamı var. Artık babaanneyle torunu arasındaki iletişim hiç kopmayacak.

Setenay da eli boş gelmemiş ülkesinden. Halasına, ‘üvey’ annesine, babaannesine 10 bin kilometre öteden el işi şallar, bluzlar getirmiş. Üzerinde ‘Ufuk Türk Okulu’ yazan küçük kırmızı çantasından çıkardığı hediyeleri dağıttıktan sonra babasına döndü ve şunu söyledi: “Baba, hediye olarak sana kendimi getirdim.” Bu cümleyi duyan misafirlerin elinden çatalları düştü, lokmaları boğazlarına dizildi. Sessizlik beş-on dakika sürdü, akan gözyaşları silindi.

Setenay’ın yokluğunda mahallenin çocuklarını sevmiş babaanne Emel Hanım. Onlara harçlıklar dağıtmış: “Vasiyet ettim, öldüğüm gün bu çocuklara harçlık verilecek. Setenay’ın yokluğunda benim torunum onlar oldu. Torun sevgisi çocuk sevgisi gibi değil, bambaşka bir şey. Torun baldan tatlı. Ona kavuşmak için üç adak adamıştım. İnşallah adaklarımı yerine getireceğim.” Emel Hanım’ın Setenay ile ilgili bir vasiyeti de var. Yaşadıkları evi ona bırakmak istiyor: “Artık her şeyimiz onundur.”

Salih Bey, Setenay’la birlikte gelen ve üç gün boyunca evlerinde misafir edecekleri Hilal öğretmene de minnetlerini ifade ediyor. Türk Okulu’nun, kızlarının ve kendilerinin her şeyi olduğunu vurguluyor. Okul Müdürü Murat Küçükdüğenci’den kızının manevi babası olarak bahsediyor. Emel Hanım da oğlu gibi Türk Okulları’na dua ediyor: “Türk öğretmenlerine, onları yetiştirip uzaklara gönderen Fethullah Bey’e dualar ediyorum. Onlar olmasa torunumu bana kim getirirdi?”

13 yıllık ayrılığın 19 Mayıs’ta sona erişi bayram edasıyla kutlandı Önol ailesinin evinde. Kesilecek adaklar hatırlandı, sadakalar dağıtıldı. Sevinç, konu komşuyla paylaşıldı, yaşaran gözler dostlarla silindi. Ama ne ailenin ne de Setenay’ın heyecanı yatıştı. Onları şimdi de 8. Türkçe Olimpiyatları’nın heyecanı sardı. Salih Bey, kızının sahneye çıkacağı günü iple çekiyor: “Kızım yüzümüzü sahnede de güldürecek.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder