21 Mayıs 2010 Cuma

Olimpiyatların En Güzel Hikayesi

Mesut Çevikalp

8. Türkçe Olimpiyatı gelecek hafta başlıyor. 120 ülkeden 750 öğrenci ülkemize geliyor. Her birinin renkli hikayeleri var. Ama Myanmar’dan gelecek Setenay’ınki bambaşka, filmlere taş çıkartacak cinsten. 0,3 aylıkken ayrıldığı Türk babasına tam 13 yıl sonra olimpiyat vesilesiyle kavuşuyor...

Müjdeli haberi verirken biz de Önol ailesi kadar heyecanlıyız. “Setenay geliyor!” diyebiliyoruz sadece. Bu kısacık cümlenin anlamı onlar için çok farklı. Babaanne, baba, hala, Setanay’ın üvey annesi, hepsi gözyaşlarına boğuluyor. Ailenin 13 yıllık hasretini yansıtan iniltiler bizim de yüreğimizi titretiyor. İkindi güneşinin vurduğu, erguvan kokularının sardığı evi matem havası bürüyor. Görevi icabı yüzlerce trajediyi fotoğraflayan foto muhabirimiz de kendini tutamıyor. Uzun müddet söze nereden başlayacağımızı, aklımıza gelen onca soruyu nasıl soracağımızı bilemiyoruz. Âdeta gözyaşlarımızla konuşuyoruz…

Türkiye’den Myanmar’a (Burma) uzanan bu acıklı hikâye ilk bakışta dram filmlerini andırsa da, peşinen söyleyelim, mutlu sonla bitiyor. Zaten dökülen gözyaşları, hasretten ziyade vuslatla ilgili. Önol ailesinin evinde müjdeli haberle başlayan duygusal ortamın normale dönmesi epey zaman alıyor. Duygular yatışmaya başladığında sözler devreye giriyor. Üç aylıkken istemeyerek ayrıldığı kızına 13 yıl sonra, film sahnelerini aratmayan tesadüflerle kavuşan bir babanın öyküsü bu. Ayrıca, elindeki zıbını gösterip “Torunum koktuğu için yıllarca koynumda sakladım.” diyen Emel babaannenin dünyasına giriş. Birkaç eski fotoğraf, üzerinde ‘İstanbul’ yazan poşetle kızına Türk babasını anlatan Myanmarlı annenin macerası… İki ayrı dünyada iki aile; bugüne kadar yaşadıkları hüzün, ayrılık, gözyaşı ve çileden ibaret. Kavuşmak mı? İşte sürpriz burada; vuslat çok yakın.

İstanbul’da yaşayan Önol ailesi ile Myanmarlı Khin ailesinin yolları 1996’da kesişir. Denizci Salih Önol iş icabı gittiği Myanmar’da Wah wah (Deniz) Khin ile tanışır ve bir yıl içinde evlenip yuva kurar. İstanbul’da geçen bir yılın ardından, uzun iş seyahatlerinden dolayı çıkan anlaşmazlıklar çözülemeyince ayrılırlar. Wah wah, 3 aylık kızı Setenay’ı alıp memleketi Rangoon’a (Yangon) döner. Salih Bey, tam 7 yıl kızından haber alamaz. Zira eski eşiyle ilgili bildiği tüm adresler değişmiştir. Setenay 2002’de Myanmar’daki Türk okuluna (Uluslararası Ufuk Koleji) kaydolunca, İstanbul’daki Önol ailesine ‘kızınız bizde’ mesajı ulaşır.

Bu haber başta baba Salih Bey, Önol ailesinin dünyasını değiştirir. 7 yıl süren endişeli arayış, yerini hasret dolu günlere bırakır. Ve nihayet özlem bu hafta sona erecektir. Çünkü 13 yaşındaki Setenay, 26 Mayıs’ta başlayacak 8. Türkçe Olimpiyatları’nda okulunu temsil etmek üzere Türkiye’ye geliyor. Setenay, babası, babaannesi ve halası ile tanışacak, doğduğu şehri görecek. Baba Salih Önol (41), dört gözle kızının yolunu bekliyor: “Onu görünce yunus gibi üzerine atlayacağım. Kolları beni sarmasa da ben onu sarıp koklayacağım…” Setenay da heyecanla buluşma gününü bekliyor: “Türkiye’ye gideceğim için çok heyecanlıyım. Çok mutluyum. Babamı, babaannemi, halamı görmeyi çok istiyorum. Onlarla ilgili bende sadece birkaç eski fotoğraf vardı. Şimdi hepsiyle tanışacağım.”

Kızı da kendisi gibi babasız büyüdü

Her iki aileyi dinlediğinizde ortak noktalarının Setenay’dan ibaret olmadığını görüyorsunuz. Mesela Salih Bey henüz 2 yaşındayken, babası İsmet Bey’i, mide kanserinden kaybetmiş. Myanmarlı anne Wah wah’ın Deniz Kuvvetleri’nde görevli subay babası da mide kanserinden vefat etmiş. O da 15 yıldır kızı gibi babasız. Salih Bey’in geçen yıl evlendiği ikinci eşi Hatice Hanım ise annesiz büyümüş. “Setenay’ı en iyi ben anlarım.” diyor ve ekliyor: “Babam ile annem ben küçükken ayrıldı. Yıllarca annesiz yaşadım. Tam 35 yıl sonra kavuştum anneme. Setenay’ı benden iyi kim anlayabilir? Gelişini dört gözle bekliyoruz. Ben de annesi sayılırım. Ona doya doya sarılacağım.” Tesadüfler bunlarla sınırlı değil. Önol ailesi aslen Bursa Mustafakemalpaşalı; Setanay’a Myanmar’da sahip çıkan ve aileyle irtibatını sağlayan Türk okulunun müdürü Murat Küçükdüğenci de Mustafakemalpaşalı...

Salih Bey’in ‘ilk görüşte aşk’ı yaşadığı Wah wah Hanım’la evliliği maceralı başlamış. Çünkü askerî rejimle yönetilen ülkede bir subay kızına talip olmuş: “Yıl 1996. Kocaeli gemisinde üçüncü makinistim. Myanmar’a götürmek üzere İskenderun’dan demir yükledik. Aslında seferden önce işi bırakmak için dilekçe verdim. İkinci mühendis Ergün Palaz, bana sormadan dilekçemi yırtmış. ‘Bu son seferi birlikte yapalım’ dedi. Sevdiğim bir ağabeyimdi, kıramadım. Beni zorla götürdüler bir bakıma. Yolculuk 22 gün sürdü. Haziran-temmuz ayıydı. Rangoon’da 5 ay boyunca demirli kaldık. Wah wah’la o zaman tanıştık.”

O günlerde Myanmar’da yabancılara karşı büyük ilgi varmış: “Yükü indirmek bayağı uzun sürdü. Bu arada gemi tayfasıyla Rangoon’u geziyorduk. Bir seferinde arkadaşlarla balık yemeye gittik. İşte eski eşimi ilk o balık restoranında gördüm. Arkadaşlığımız ilerledi, birbirimizi sevdik. Telefonla anneme durumu anlattım, karşı çıkmadı. Türkiye’ye dönme vakti geldiğinde ona, evleneceğimize dair söz verdim. Geldikten sonra hemen Myanmar’a dönmek için girişimde bulundum. İlk denemede vize problemi çıktı, Atatürk Havalimanı’ndan döndüm. Üç ay sonra, ikinci denemede Tayland üzerinden Myanmar’a girebildim. Allah yardım etti; dilini, kültürünü bilmediğim bir ülkede evlendim. Dönüş yolunda o sırada Tayland Büyükelçiliği’nde görevli Fırat Sunel çok yardımcı oldu. Bütün evraklarımızı hazırladı, evini açtı. Sunel’i hâlâ hayırla anarım.”

Wah wah Hanım, Salih Bey’le bir ortak arkadaş vesilesiyle tanıştıklarını anlatıyor. O da ilk buluştukları balık restoranını unutmuyor: “Salih Bey kız kardeşimin kocasıyla arkadaş olmuştu. Bu vesile ile sık sık görüşüyorduk. Birbirimizi tanıdık, sevdik ve evlendik.”

Salih Bey, eski eşinin ailesiyle ilgili şu bilgileri veriyor. “Wah wah’ın annesi Burmalı Müslüman, babası Taylandlı Budist’ti. Üçü kız, biri erkek dört kardeşlerdi. Ablası kuaför, abisi terziydi. Kendisi ev kızıydı. Küçük kız kardeşi de daha sonra akademisyen oldu.” Nikâhın ardından Türkiye’ye dönen çiçeği burnunda çift 4-5 ay İstanbul’un tadını çıkarır. Salih Bey göreve (deniz seyahati) çıkmaz, eşini gezdirir. İlk sıkıntı balayı döneminden sonra başlar. Eşinin uzun sefere çıkacağını öğrenen Wah wah, buna razı olmaz. Salih Bey’e göre, evliliğin 1,5 yılda bitmesinin en büyük sebebi bu: “İstanbul’a gelince işimi bırakmamı istedi. Oysa ben işi bırakma sözü vermemiştim. Ben Ortaköy Deniz Lisesi’nde makine üzerine okudum. Denizcilikten başka bildiğim yok. Yeni bir işe girmem zordu yani.” Wah wah’a göre ise tatsızlıkların sebebi kayınvalidesi ile yaşadığı uyum sorunu: “Eşim uzun seyahatlere çıktığında kayınvalidemle kavga ederdik. Geçinemedik.”

Bir yıl sonra dünyaya gelen kızları ailedeki sorunları dindiremez. “Kızım olunca durumlar düzelir dedim, ama olmadı.” diyor Salih Bey ve şöyle devam ediyor: “Setanay 10 Haziran’da dünyaya geldi; 3 ay sonra da Türkiye’den ayrıldı.” İsminin anlamını soruyoruz: “O doğduğunda ben Yemen seferindeydim. Annemin çalıştığı şirkette Setenay isimli bir çocuk tanımıştık. 18 yaşlarındayken, ‘kızım olursa adını Setenay koyacağım’ derdim anneme. Yemen’den evi aradığımda kızımın adı konmuştu bile. ‘Parlak ay’ anlamına geliyor.”

Anlaşmazlıklar geçimsizliğe dönüşünce çaresiz ayrılırlar. Mahkeme 3 aylık Setenay’ı annesine verir. Baba ve babaanne yüreğine taş basıp gönderir Setenay’ı: “İsteseydim gitmesine engel olabilirdim; ama bunu yapmadım. Wah wah, kızımıza ve kendine kıyabilirdi. Bunu bir kere hissettirdi bize. Biletlerini alıp, ODTÜ mezunu Myanmarlı bir arkadaşımla gönderdim. İşte o günden beri kızımı bağrıma basamadım, özlemiyle yandım. Derdimi kimseye anlatamadım. Rahatlamak için sahile gidip haykırdım çoğu zaman.”

Kızıyla birlikte ülkesine dönen Wah wah için de günler kolay geçmez. Setenay büyüdükçe babasının yanında olmadığını fark eder. Anne, kızının sorularına cevap vermekte zorlanır. Önce kardeşinin kocasına ‘baba’ dedirtir. Gerçeği, yani babasının bir Türk olduğunu ise 6 yaşına girdiğinde söyler. Wah wah Hanım, yaşananlara rağmen Salih Bey ve Türkler hakkında hep iyi şeyler söyler: “Çok iyi insanlar. Benim kocam da çok iyi biri. Myanmar’da yine Türkler sahip çıktı bize. Türk okulu ve öğretmenleri benim yeni ailem oldu. Artık kızımın geleceğinden endişe etmiyorum.”

Önol ailesi de Türk okulunu minnetle anıyor. Onların ağzından da Wah wah Hanım hakkında olumsuz kelime çıkmıyor. İki çocuğunu babasız büyüten babaanne Emel Hanım, yaşananları ‘takdir-i ilahî’ diye özetliyor. Torununun okuyabilmesi için duayı dilinden eksik etmemiş: “Üç ay koynumda yatırdığım yavrumu anmadığım tek gün geçmedi. Zıbını ve ‘ondan kalan parça’ diye sakladığım göbeğiyle avundum hep. Gece gündüz onları kokladım. Göndermeseydik annesi hem onu hem kendisini öldürebilirdi. Onu annesinden ayırmak vicdanımıza sığmazdı.”

“Türk Okulu İkinci Babası Oldu”

Eski eşi ve kızı Myanmar’a döndükten sonra uzun yıllar irtibat sağlayamamış Salih Bey. 7 yaşına gelen Setenay’ın yolu ülkede açılan Türk okulu ile kesişince irtibat sağlanır. Türk öğretmenler anne ile kızının dünyasını değiştirir. Her iki aileyi mesut eden kesişmeyi Ufuk Türk Okulları Müdürü Murat Küçükdüğenci’den dinliyoruz: “Ailenin hikâyesini bilen ve Türkiye’de okumuş Myanmarlı bir iş adamı okulumuzu duyunca Setenay’ı alıp getirdi. ‘Bu kızın babası Türk, ailesinin maddi durumu iyi değil, ona sahip çıkın’ dedi. Araştırdık, gerçekten durumları kötüydü. Annesi okumasını çok istiyordu. Bu bizi çok etkiledi ve burslu olarak kabul ettik. Setenay, ana sınıfından itibaren okulumuzda. Zeki ve başarılı bir öğrenci. Bizler onu seviyoruz o da bizi seviyor.”

Murat Bey, Setenay’ın babasıyla irtibatı olmadığını öğrenince kolları sıvar. Uzun uğraşlar sonunda İstanbul’daki Önol ailesine telefonla ulaşır. Kızlarının Türk okulunda okuduğunu, öğretmenlerin ona Türkçe öğretmeye başladığını bildirir. Salih Önol ise Murat Bey’le kurulan ilk teması şöyle anlatıyor: “Gemideydim. ABD’den aldığımız buğdayı İskenderun’a taşıyorduk. Akdeniz’e henüz girmiştik ki, cep telefonum çaldı. Annem arıyordu. ‘Dualarımız kabul oldu’ dedi. ‘Murat Küçükdüğenci diye biri arıyor Burma’dan, Setenay’ı bulmuş. Öğretmeniymiş, telefonunu aldım, kızımız iyiymiş’ dedi. Türk ve Burma kelimelerini duyunca dizlerim titredi, uzun süre ağladım. Sonra Murat Bey’i aradım, telefonda onunla ağlaştık. Kızım o zaman 8 yaşındaydı.”

Murat Bey, Türkiye’ye geldiğinde, Pendik’te yaşayan Önol ailesini ziyaret eder. Kızlarıyla ilgili bilgiler verir, hatta Setenay’ın karnelerini gösterir. O günden sonra Setenay’dan mektuplar, fotoğraflar gelmeye başlar.

Salih Bey’e kızından gelen mektupları soruyoruz. Hemen odasına gidiyor ve bir poşet dolusu mektupla dönüyor. Onu en çok mektuplardaki Türkçe ifadeler sevindirmiş: “Artık Türkçe biliyor. Telefonda Türkçe konuşabiliyoruz. 4-5 ayda bir mektup yazıyor. Özlemini, sevgisini anlatıyor. Resimler gönderiyor. Biz de ona yazdık. Mektuplara imkanımız oldukça harçlık koyduk. Şimdi yeri, yurdu belli. En büyük sevincimiz bu. Allah Türk okullarından, Murat Bey’den razı olsun. Bu okullar onun manevi babası, abisi, dayısı, amcası...”

Setenay okula başladığında o güne kadar geçirdiği zor şartların etkisini üzerinde taşıyordur. Mutsuz bir çocuktur. Ancak Türk öğretmenlerin ilgisi Setenay’ı yeniden hayata bağlar. Spor öğretmeni Ömer Çelik, Setenay’ın her geçen gün daha mutlu bir çocuğa dönüştüğünü anlatıyor: “Tüm öğretmenler onunla yakından ilgilendi. Her geçen gün yüzü daha fazla gülmeye başladı. Artık Myanmar’ı Türkçe Olimpiyatları’nda temsil edecek kadar dilimizi konuşabiliyor. Dersleri de iyi. Çok güzel keman çalıyor. İleride önemli mevkilere geleceğini düşünüyoruz. Setenay, Türk-Myanmar dostluğunun köprülerinden biri olacak.”

Türk okulunun yanı sıra Kimse Yok mu Derneği de yardımlarını esirgememiş dul anne ve kızından. Wah wah Hanım, yardımlardan minnetle bahsediyor: “Myanmar’a döndükten sonra çok zor günler geçirdim. Türk okulunun idarecileri bizimle çok ilgilendi. Kızımı okula aldılar, kıyafetlerini, tüm araç gereçlerini verdiler. Hatta para da verdiler. Zor günlerimde en büyük desteğim Türk öğretmenlerdi. Onlar artık benim ailem gibi. Sayelerinde kendimi daha güçlü hissediyorum.”

“Babamla Konuştuğum Gece, Gözüme Uyku Girmedi”

10 Haziran’da 13. yaşını babasıyla kutlamaya hazırlanan Setenay, okulundan övgüyle bahsediyor: “Burada olduğum için çok mutluyum. Bütün eğitim masraflarımı karşılıyorlar. Babamla telefonda görüştürüyorlar. İlk kez geçen yıl konuştuk babamla, mutluluktan günlerce gözüme uyku girmedi.”

Setenay, öğretmenlerinden bahsederken gözleri parlıyor: “Türk öğretmenler çok kibar, çok cana yakın, cömert ve mutlu insanlar. Aynı zamanda çok yoğunlar. Hep bizim için çalışıyorlar.” İleride fen bilgisi öğretmeni olmak istiyor Setenay: “Çünkü öğretmenler insanlara yol gösterir. Buradaki öğretmenlerim gibi ben de ileride ihtiyacı olanlara yardımcı olmak istiyorum.”

Setenay yüksek öğrenimini Türkiye’de yapmayı planlıyor. Baba Salih Bey kızının Türkiye’de okumasını çok istiyor. İkinci eşi Hatice Hanım “Ona burada sahip çıkarız.” diyor. Annesi Wah wah Hanım da kızı için iyi olacaksa Türkiye’de yaşamasına karşı olmadığını vurguluyor. Tek isteği Türk hocalarıyla bağının kopmaması.

Önol ailesi iki bayramı bir arada yaşayacak şimdi. Hem 13 yıldır görmedikleri kızları geliyor, hem de o kız Türkçe Olimpiyatları’nda ülkesini temsil edecek. Salih Bey, Setenay’ı hatırlattığı için olimpiyatları gözyaşları içinde seyrettiklerini; ancak bu sefer farklı olacağını aktarıyor: “Çifte bayram yaşatacak bize. Kader bizi bir noktada buluşturdu. Biz yıllarca okuması için dua ettik. Annem de bir enstrüman çalmasını istiyordu. Olimpiyatlarda keman çalacak, sevincimiz katlanarak arttı. Yatıyorum kalkıyorum hep o anı düşünüyorum. ‘Sen ne biçim babasın’ demesine de hazırlandım. Çünkü maddi manevi hiç bir şey yapamadık. Elimizdeki tek şey duaydı. Dualarımız kabul oldu. Allah onu Türklerle karşılaştırdı. Bu mucize gibi bir şey.”

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder