28 Mart 2009 Cumartesi

Türkçe Olimpiyatları, onu her defasında heyecanlandırdı,


Yazımı yazdığım saatlerde düşen helikoptere henüz ulaşılamamıştı. Muhsin Yazıcıoğlu'nun ve beraberindekilerin durumu nedir bilmiyoruz.24 saat geçmesine rağmen helikopter enkazına ulaşılamaması, teknolojik olarak ne büyük ihmallerimiz olduğunu ortaya çıkardı. Maalesef bu zaafımız, ayrı bir üzüntü kaynağı haline geldi.


Bu durumun, seçimlere birkaç gün kala, hükümete karşı bir yıpratma vesilesi yapılması insafsızlık olur. Bütün partilerin ortak bir zeminde buluştukları sırada, bu birlik havasının korunması gerekir.
Bu elim kaza, bir anda seçimleri ikinci plana atıverdi. Dünyevî ve siyasî olandan, insanî olana dönüverdik. Bütün partiler mitinglerini iptal etti. Bir yanda acı, hüzün ve umutlu bir bekleyiş, bir yanda da bize ait güzelliklerin, olgunluğun devreye girmesi. Keşke, siyaset dâhil, pek çok işte, birbirimize karşı kırıcı olmasak, dünyanın işlerini gereğinden fazla büyüterek, abartarak, sanki her şey bu dünyada olup bitecekmiş gibi hırslarımıza, beklentilerimize esir düşmesek.
Muhsin Yazıcıoğlu, Büyük Birlik Partisi'nin genel başkanı olmaktan öte, farklı bir siyasetçiydi. Hatta diyebilirim ki; o siyasete fazla geldi. Klasik politikacı tipinin dışında, bir dava adamıydı. Gençliğinde Ülkü Ocakları başkanlığı yapmış, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yargılanmış ve mahkûm edilmişti. Çok kişi Yazıcıoğlu'nun; 12 Eylül 1980'de yapılan askerî darbenin ardından, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası sanığı olarak cezaevine konulduğunu bilir, hatırlar. Ama onun, 5,5 yılı hücrede olmak üzere, 7,5 yıl Mamak Cezaevi'nde kaldığını çok az kişi bilir. Üstelik Muhsin Yazıcıoğlu, 7,5 yıl cezaevinde kaldığı bu davadan, herhangi bir ceza da almadı.
Dile kolay, 5,5 yıl tek başına daracık bir hücrede çile çekmek ne demektir? Ama bu çile, Yazıcıoğlu'nu olgunlaştırmakla kalmadı, bir vefa denizinde hep sevenleriyle oldu. Partisi oylarını artıramasa bile onu sevenler, kendisini hiç yalnız bırakmadılar.
Yazıcıoğlu'nu, partilileri neden hiç terk etmediler? Çünkü bir lider olarak onu öyle samimi buldular, kendilerine öyle yakın buldular ki; onun gibi bir insana vefasızlık yapamazlardı. Yazıcıoğlu, farklıydı. Duruşu farklıydı, insanlığı bir farklıydı. Hani derler ya, adam gibi adamdı. BBP'ye oy vermediği halde, Muhsin Yazıcıoğlu'nu seven milyonlar var.
Kendisiyle geçen hafta bir telefon konuşması yapmıştım. O koşuşturma içinde aramış, hal hatır sormuştu. Ben de kendisine başarılar dilemiştim.
Kendisine vefa gösterildiği gibi, Muhsin Yazıcıoğlu'nun asıl kendisi bir vefa abidesiydi. Muhterem Fethullah Gülen'in tavsiye ettiği eğitim faaliyetlerinin hep destekçisi oldu. Gönüllüler hareketinin üzerine üzerine gelindiği her defasında yiğitçe duruş sergiledi. "Fethullah Hocaefendi, toplumun tüm kesimlerince sevilen bir insandır. Ona hücum edenler, millî damarı kesmek istiyorlar." dedi. Hele Türkçe Olimpiyatları, onu her defasında heyecanlandırdı, gururlandırdı. Bu organizasyonu, Türkiye'nin gerçek gücünü yansıtan bir etkinlik olarak alkışladı. Ardından; "Türkçe Olimpiyatları'nın tertip komitesine, arkasındaki manevî desteğe ve manevî mimarına çok teşekkür ediyorum." diyerek vefasını bir daha gösterdi.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun bir misyonu daha oldu. Kendisini seven gençliğin, askerî darbelere zemin hazırlama adına kullanılmasına fırsat vermedi. Ergenekoncular bu tavırdan rahatsız oldular. Alperen Ocakları'nı Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetlerine bulaştırmaya kalktılar.
Muhsin Yazıcıoğlu'nu taşıyan helikopter, hava şartlarından veya teknik bir arızadan dolayı mı düştü henüz bilmiyoruz. Ancak bu ülkede eski bir Jandarma Genel Komutanı'nın uçağının düşmesiyle ilgili hâlâ bir tartışma varsa, bu kaza da tartışılacaktır.
Muhsin Yazıcıoğlu, sadece Sivas'ın yiğit evladı değildir. O, Türkiye'nin yiğididir. Şimdi partili partisiz hepimiz ona dua ediyoruz. Allah, bu güzel insanı milletimize bağışlasın.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder