17 Mayıs 2009 Pazar

Sevdanın En Masum Şahitleri

Hüseyin Gülerce - 23 Haziran 2006 Cuma, Zaman

Günlerdir Türkçe Olimpiyatı konuşuluyor. 5 bin kişilik salonda bulunanların teneffüs ettiği hava, yaşadıkları heyecan, naklen yayınlar sayesinde ekran başındaki milyonlar tarafından da paylaşıldı. Edirne’den Kars’a kadar gözyaşlarımız birleşti. Sergilenen tablo Türkiye’nin gururuydu.
Gördüklerimiz, hissettiklerimiz, yaşadıklarımız sayesinde Türkiye’nin gücüne, yarınlarına olan inancımız tazelendi. Ayağa kalkan bir milletin, kendi değerleri üzerinde doğrulan bir neslin, evrensel insanî değerlerde buluşmanın meşalesini yakan, sevgi dili Türkçeyi kıtalara yayan fedakâr evlatlarımızın aşıladığı bir umuttur bu.
O gün İstanbul Sergi ve Kongre Merkezi’nin dışı ve içi bir bayram yeriydi.
Gelenlerin yüzünde bayram sevinci vardı. Yurtdışındaki Türk okullarını himmetleriyle destekleyen insanlar gayretlerinin boşa gitmediğini görüyor, eğitim yolunun ne kadar isabetli bir tercih olduğunu bir defa daha anlıyor, yeni hizmet heyecanıyla sevdalarını yeniliyorlardı.
Bin bir meşakkatle ekilen tohumlar sevgi ile büyümüş, sevgi çiçekleri açmıştı. Rengarenk çiçekler; papatyalar, zambaklar, laleler gibi gönüllerimize inşirah veriyordu. Ne de güzel bahçıvanları vardı.
Evet, salondakiler ve ekran başındakiler herkes bu sevdanın mimarını hatırlamadan edemedi. Yoksa vefasızlık olurdu. Bir insanın, tek başına bir insanın, inandığında ve inandırdığında hangi hayallerin gerçekleşebileceğini çağımızda yeniden, bir defa daha gördük. 84 ülkeden gelen 355 öğrencinin İstanbul’da Türkçe yarışacağı bundan 20 yıl önce söylenseydi kim inanabilirdi? Bizim İstiklal Marşı’mızı, şarkılarımızı, şiirlerimizi Vietnamlı, Kenyalı, Belaruslu, Ukraynalı, Iraklı çocukların söyleyeceğini, okuyacağını nereden bilebilirdik? Ama inanan bir insan, insanımıza ve insanlığa hizmeti davası haline getirince, söylediğini yaşayınca bu yüksek mefkûreye milyonları inandırdı. Sevginin gücüne hepimizi ikna etti. Diyalog dedi, hoşgörü dedi, affedicilik dedi, insanların konumlarına saygı dedi, gelin paylaşalım dedi. 84 ülkenin Türkçe açan çiçekleri, çağrısının cevabıdır. Sevdasının en masum şahitleridir. Kimseyi incitmeyen, kimseyi gücendirmeyen, rahatsız etmeyen, niyet okuyucularını bile susturan pırlanta şahitler. Türkçe yarışma bayramını bir camiaya, isimlere mal etmek de doğru değil.
Bugünlere zemin hazırlayanları unutamayız. ‘Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecek?’ diyen Akif’in, 4 yaşındaki yavrumuzun İstiklal Marşı’nı okuyuşunu dinlemesini nasıl da isterdim. Türkçeye gönül vermiş, Türkiye için inlemiş, çile çekmiş bütün dava adamlarının bu yeniden dirilişimizi, kaybolan nesillere karşılık, dünyanın dört bir yanında eğitim meşalesini tutuşturan fedakar öğretmenlerimizin varlığını, onların yazdıkları destanı/destanları bilmelerini isterdim.
Küreselleşmeyi kim nasıl anlarsa anlasın. Gördük ki, kendi değerlerimizden emin isek, o değerlere bağlı kalarak dünyaları dolaşabilir, kendi güzelliklerimizi sergileyebilir, insanları onlara hayran bırakabilir, kinle beslenen, kanla yoğrulan dünyamızda barış adaları kurabilir, diyalog köprüleri inşa edebilir, ‘Kurtlar vadileri’ne inat, ‘Kuzular vadileri’ yeşertebiliriz.
Türkçe Olimpiyatı artık bizim bayramımız oldu. Bu bayram, her yıl bizim umutlarımızı tazeleyecek, ufuklarımızı genişletecek, azmimizi, heyecanımızı köpürtecek, bizi milletçe yeni güzelliklerle buluşturacaktır.


ZAMAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder