20 Mayıs 2009 Çarşamba

Kuzey Avrupa ‘Sevgi Dili’ ile ısındı

7. Türkçe Olimpiyatları Kuzey Avrupa finali, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da gerçekleştirildi. Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya, Litvanya, Letonya ve Belaruslu çocuklar, Türkçe şarkı ve şiirlerle yarıştı. Tablo, görülmeye değerdi.

Sevdiklerini geride bırakıp hayatını bir bavula sığdırarak 1970’li yıllarda gurbetin yolunu tutanlar için en büyük sıkıntı, gittikleri ülkelerin dilini bilmemeleriydi. Çoğu doğru dürüst bir eğitim almamıştı. İlk yıllar zor geçti. Birkaç yıllığına gelinen gurbet yavaş yavaş vatana dönüşünce, sılada bıraktıkları eş ve çocuklarını da yanlarına aldılar. İlk nesille başlayan Avrupa serüvenimizde bugün dördüncü nesilden söz eder olduk. İlk nesil, geldiği ülkenin dilini bilmezken; yeni nesiller ana dillerini konuşamıyor. Ana dilinin giderek ‘ara dil’ olmaya başladığı bu dönemde 7. Kuzey Avrupa Türkçe Olimpiyatları ayrı bir önem taşıyordu.

Ana dillerini unutma noktasına gelmiş kuşaklar; Danimarkalı, İsveçli, Norveçli, Finli, Litvanyalı, Letonyalı ve Belaruslu çocukların Türkçe şarkı ve şiirlerle yarışması karşısında tekrar bir dil seferberliğinin başlatılmasına yelken açıyorlar başlıyor. Bu bir hamaset değil, gerçek. Çünkü her geçen yıl ana dili Türkçe olan çocuklardan yarışmalara katılanların sayısı artıyor.

Adı son yıllarda hep olumsuz haberlerle anılan Kopenhag, bu kez olumlu bir organizasyona ev sahipliği yaptı. Dünyanın en iyi akustik konser salonu olarak ün yapan Kraliyet Konservatuvar Salonu kapılarını Kuzey Avrupa Türkçe Olimpiyatları finali için açtı. Yedi ülkeden gelen öğrenciler, şarkı ve şiir dallarında yarıştı. Yarışmaya geçmeden önce salondan biraz bahsetmek gerekiyor. Danimarka’nın en eski konser salonlarından biri olan mekân, adından anlaşılacağı üzere Kraliyet’in himayesinde varlığını sürdürüyor. 1100 kişilik salonda Kraliyet mensupları için sekiz kişilik ayrı bir bölüm bulunuyor. Buraya sadece Kraliyet mensupları oturuyor, kimse gelmediğinde boş bırakılıyor. Bu sıkı kural ilk kez Türkçe Olimpiyatları için bozuldu. Başbakan ve bakanlar için bile değişmeyen kuralın bozulmasında, organizasyonun renkliliği ve yedi farklı ülkeyi bir dilin etrafında toplaması etkili oldu. Kraliçe Margrethe II’nin koltuğuna Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçisi Mehmet Akat oturdu.

Büyükelçi Akat ve Konsolos Osman Kocabaş ev sahibi olarak programı sonuna kadar takip ederken, Türkiye’den tanınmış isimler finale renk kattı. Türk pop müziğinin efsane ismi Erol Büyükburç, merhum Cem Karaca’nın eşi İlkim Karaca programın renkli simaları oldu. Türk Millî Takımı’nın eski teknik direktörü Sepp Piontek ve Danimarkalı sanatçı Anne Marie Vang da Türkçenin gurur gecesinde Türkleri yalnız bırakmayan isimler arasındaydı.

Bedirhan Gökçe’nin sunumuyla başlayan yarışmada ana dili şarkı yarışmasında ‘Samanyolu’ ile Hilal Sarıbayır birincilik kürsüsüne çıktı. Sonucu en çok merak edilen yarışma, temel seviye şiir ve şarkı yarışmasıydı. Bu kategoride ‘yabancı kökenliler’ yarışacaktı. Şiir dalındaki çekişme, şarkı dalının daha büyük bir heyecana sahne olacağının habercisiydi âdeta. Yarışmacıların heyecandan yerlerinde duramadığı bir ortamda sahneye çıkan küçük Katerina herkesi rahatlattı.

Rus bir anne ile Danimarkalı bir babanın çocuğu olan Katerina’nın Türkçe sevdası, olimpiyatlara hazırlanan öğrencileri çalıştırmak için Danimarka’ya gelen Kemal Kutlu ile başlamış. Mazisi öyle yıllara dayanmıyor, bu tanışmanın. Sadece birkaç aylık. Kemal Kutlu’nun sesine hayran olan Katerina, sanatçının ‘Canım Benim’ adlı eserini kısa sürede öğrenmiş. Sahneye Kemal Kutlu ile çıkan Katerina, “Ben şimdi sizlere Kemal Kutlu’nun Canım Benim adlı eserini söyleyeceğim.” dediğinde salonda bir alkış tufanı kopuyordu. Hocasını aratmayan bir sesle eseri yorumlayan Katerina, âdeta ‘olimpiyatların maskotu’ oluyordu. Litvanya’dan katılan Kristina Bavlikano da ‘Hep Bu Ayak Sesleri’ şiiriyle jüriden tam puan alarak bu dalda altın madalya kazanıyordu. Danimarka’dan Oskar Jatzen ‘Sultanım Benim’ ile ikinciliği, Belarus’tan Sveta Hrapova ise ‘Sıkılsın’ ile üçüncülüğü elde ediyordu.

Yarışmacılar sahneye millî kıyafetleriyle çıkarak ülkelerinin kültürünü tanıtıyordu. Finallerde İsveç’i Göteborg temsil ediyordu. Tıpkı final maçlarından önce teknik adamların verdiği iddialı demeçler gibi Göteborg’dan gelenler de âdeta ‘kesinlikle rakip tanımıyoruz, altın bizim olacak’ diyorlardı. Finalistleri beklerken gecenin sürprizi Belarus’tan geldi. 4. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nda ‘Memleketim’ adlı eserle birinci olan Kseniaya Juk, ‘Soğuk ülke Belarus’tan sıcak selamlar getirdim’ diyerek kendisine altın madalya getiren eseri büyük bir ustalıkla tekrar okudu. Sahne performansıyla göz dolduran Juk, mükemmel Türkçesiyle seyircilerden bol bol alkış aldı.

Elinde şemsiyesi ve folklorik kıyafetiyle sahneye çıkıp “Üsküdar’a Giderken” adlı eseri seslendiren İda Stellas Boving’in İsveçli olduğunu söylemek gerçekten ispata muhtaçtı. Şarkıyı aksansız söyleyen Boving, ‘ana dilini ara dil yapanlara’ anlamlı mesaj veriyordu. Edip Akbayram’la bütünleşen ‘Hasretinle Yandı Gönlüm’ parçasını Litvanyalı Gabriele Kirsaite’den dinlemek ise bir başka güzeldi. Hisli ve buğulu sesiyle parçayı okuyan Gabriele Kirsaite’yi Edip Akbayram dinleseydi, mutlaka kıskanırdı. Sanat müziğinin duygusal parçası ‘Veda Busesi’ Belaruslu Enna Voitovich yorumuyla bir başka oluyordu. Bu dalda Boving birinci olurken, Kirsaite ikinci, Voitovich üçüncü oldu.

Elbette sadece bu üç isim yarışmadı. Norveç’ten katılan Dina Harkmarklie ‘Şarkımız’ eserini okurken, heyecandan sözlerini unuttu. Seyircinin moral alkışı Dina’nın üzülmesini engellerken, aynı heyecanın bir diğer kurbanı Letonya’dan Megija Langsteina oldu. Ama kimsenin umurunda değildi, sözlerin unutulması. Sahnede güzelliklerin yarışması vardı, hırsın ve acımasız rekabetin değil…

Dina’dan söz açmışken hikâyesine değinmeden geçmek haksızlık olur. Norveç’te ayakkabıcılık eğitimi alan Dina, Oslo’da bir Türk’e ait ayakkabı mağazasında çalışmaya başlar. Bir süre sonra bir deri hastalığına yakalanan Dina, patronunun tavsiyesi ile İzmir’de termal tesislere gider. Burada bir Türk ailenin yanında kalan Dina, ailenin kızı ile anlaşabilmek için günlük dilde kullanılan basit kelimeler öğrenir. 10 günlük bir tedavinin ardından Oslo’ya dönen Dina, patronuna Türkçeye ilgi duymaya başladığından bahseder ve bir kursa yazılır. Kurs programı esnasında Türkçe şiir ve şarkı da öğrenen Dina, öğretmeninin tavsiyesi ile Türkçe Olimpiyatları’na katılmaya karar verir. Hastalığı nedeniyle et ve şeker kesinlikle tüketmeyen Dina’ya doktorlar sürekli bir işle meşgul olmasını tavsiye ederler. Sürekli bir iş olarak kendine örgü örmeyi seçen Dina, aksi takdirde hastalığın verdiği stres ile çok sinirli hâle geldiğini söylüyor ve mümkün olduğunca elinden örgüsünü bırakmamaya çalışıyor.

Sonuçların açıklanmasının ardından özellikle Boving’in sevinci görülmeye değerdi. Boving, “İnanamıyorum, hiç beklemediğim bir şekilde birinci seçildim. Çok mutluyum. Beni bu yarışmaya hazırlayanlara, beni bu yarışmaya getirenlere, bana Danimarka’yı gösterenlere ve de beni birinci seçenlere çok teşekkür ediyorum.” diyerek organizasyon komitesine minnettarlığını dile getirdi.

Gecede Türkçe sevdalıları da unutulmadı. Konsolos Osman Kocabaş, Danimarka’dan AP adayı tek Türk kökenli Hüseyin Araç ve Sepp Piontek’e Olimpiyat Özel ödülü verildi. Şarkı dalında dereceye girenlerin ödülünü veren Büyükelçi Mehmet Akat, programı çok başarılı bulduğunu ifade ederek “Bu tür etkinlikler Türkçenin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesinde önemli rol oynayacak.” dedi. Piontek’in “Ben Türkiye ve Türkleri çok seviyorum.” sözleri ise hafızalara kazındı. “Salonda büyük bir birlik ruhu hissettim. Bu ruhun devam etmesi hâlinde Türkçenin gelecekte bir dünya dili hâline geleceğine inanıyorum.” sözleriyle geceyi özetleyen Erol Büyükburç da Alman asıllı eşi Ute ile şarkılar söyleyerek geceye renk kattı.

Coşkunun, sevginin, kardeşliğin hâkim olduğu Kuzey Avrupa Türkçe Olimpiyatları finali, katılımcıların ‘Hayat Bayram Olsa’ şarkısıyla son bulurken, salonda bulunan herkes ‘iyi ki katıldım’ demekten kendini alamadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder